19 Şubat 2011 Cumartesi

2 Ağustos 2007 Perşembe














































Martı Baba..........öykü
O tanınmaya değer bir adamdı deniz kıyısındaki barakada bir martı gibi hür yaşardı. oltalar yapardı martı tüyünden ve martılar için saklardı bir parçayı ekmeğinden Nankör hayvan derdi bunlar siz bilmezsiniz benim kadar gelmediler bugün bak başka enayi buldular söylenirdi kendince sonra da gülerdi şarabını ağzına dayar öylece kafasını göğe dikerdi ve çığlık çığlığa dönerdi martılar tüm tasası biterdi Yeni doğmuş bir martı gördüğünde ona ölmüş bir dostun ismini verirdi bu yüzden civardaki tüm martılar birer yitik dost gibiydi.. Sarhoş giderdim çoğu kez yanına illa ki uyandırırdım martı babayı martılardan gayrı konuşmazdık gecenin biteceğinden korkardık Bilirsiniz nasıl çabuk geçer zaman on beş gün uğramadımdı yanına, çığlık çığlığa ağlıyordu martılar bir asma kilit vardı kapısında sordum soruşturdum esnafa dönmüş hayırsız oğlu fransa’dan huzur evine yatırmış zorla On gün dayanabilmiş martı baba denizsiz, şarapsız ve martısızlığa son gün martı gibi çığlık atmaya başlamış o gece açık duran pencereden göğe bir martı misali kendini bırakmış. Tüm yitirdiği dostları gibi bende adını verdim yeni doğmuş bir martıya bu yüzdendir hala sahillerden kopamam ne zaman bir martı çığlığı duysam. gözüm kapıya yönelir öylece beklerim patlayan bir dalga gibi ağlamak isterim. O tanınmaya değer bir insandı hayatımın belki en güzel anısıydı deniz kenarındaki o barakada martılar misali özgür ve kirden uzak yaşardı barakasının yerinde şimdi pervasız bir taverna var ve hala oradalar yitik dostlar martılar





23 Nisan 2007 Pazartesi

baba unutur


Dinle oğlum, bunları sana sen uyurken söylüyorum.Küçücük elini yanağının altına sokmuşsun, nemli alnındaki sarı lülelerin yapış yapış ıslak. Odana bir hırsız gibi süzülerek girdim. Birkaç dakika önce kütüphanede oturmuş gazetemi okurken vicdan azabım nefes kesen bir dalga gibi üstüme geldi. Bir suçlu gibi yatağının başucuna geldim. Neler mi düşündüm oğlum? Sabah sabah kızmıştım.Okula gitmek üzere giyinirken seni azarladım, çünkü yüzünü ıslak havluyla öylesine silivermiştin. Ayakkabılarının kirli olduğunu görünce sana onları temizlettim. Bazı eşyalarını yere attığında sana öfkeyle bağırdım. Kahvaltı ederken bir sürü kusurunu buldum. Yiyecekleri etrafına saçıyordun, lokmalarını çiğnemeden yutuyordun, ekmeğine çok fazla tereyağı sürmüştün. Sen oyun oynamaya gidiyordun, bense trenime yetişmek zorundaydım.Bana baktın elini salladın ve "Güle güle babacığım" dedin. Ben ise kaşlarımı çattım ve "Dik dur!" dedim sana.Akşam üzeri de durum farksızdı. Eve gelirken seni yere çömelmiş arkadaşlarınla bilye oynarken buldum. Çorapların yırtılmıştı. Arkadaşlarının önünde seni küçük düşürdüm ve kolundan tutup eve götürdüm.Bu çoraplar çok pahalıydı ve giymek istiyorsan dikkatli olmalıydın. Düşün oğlum bunları sana baban söylüyordu!Hatırlıyor musun? Sonra çalışma odama girdin.Gözlerinde incinmiş bir ifade vardı. Kağıtlarımın üzerinden sana baktığımda bir an için çıkmaya yeltendin. "Ne istiyorsun?" diye bağırdım sana.Hiçbir şey söylemeden koşup boynuma sarıldın ve beni öptün. Hem de büyük bir sevgiyle. Sonra koşarak dışarı çıktın.Kağıdım elimden düştü. Bana neler oluyordu? Sürekli senin hatalarını buluyordum. Seni böyle ödüllendiriyordum. Seni sevmediğim için değil bu; senden çok şey beklediğim için. Seni kendi çağımın değer yargılarına göre değerlendiriyorum çünkü.Oysa ki senin pek çok güzel özelliğin var. Kalbin öylesine yüce ki! Bu gece gelip beni öpüşün de bunu kanıtlıyor. Bu gece başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta, yatağının yanında diz çöktüm ve çok utanıyorum. Bunları sana uyanıkken anlatsam da anlamazsın biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle oynayacağım. Sen acı çektiğinde acı çekecek, sen güldüğünde güleceğim. Dilimin ucuna kötü şeyler geldiğinde dilimi ısıracağım. Kendi kendime sürekli, "O bir çocuk!" diyeceğim. Ben seni büyük bir adam gibi gördüm. Oysa ki sen daha küçük bir çocuksun.Daha dün annenin kolları arasındaydın, başını onun omzuna dayamıştın. Ah, senden çok şey bekledim oğlum, çok şey bekledim. İnsanları eleştirmek yerine onları anlamaya çalışalım. Ne yapmak istediklerini anlayalım. Sempati, hoşgörü ve nezaket eleştiriden çok daha yararlıdır. "Bilmek affetmektir." Dr. Johnson'ın da söylediği gibi, "Tanrı bile insanı son gününe kadar yargılamaz." O halde neden biz yargılayalım?Eleştirmeyin, kınamayın ve şikayet etmeyin!

21 Nisan 2007 Cumartesi

sana bakmak şiir yılmaz erdoğan



Sana Bakmak
Herşey yapılabilir

Bir beyaz kağıtla

Uçak örneğin,

uçurtma mesela.

Altına konulabilir

Bir ayağı ötekinden kısa olduğu için

Sallanan bir masanın.

Veya şiir yazılabilir

Süresi ötekilerden kısa Bir ömür üzerine..

Bir beyaz kağıda Herşey yazılabilir,

Senin dışında..

Güzelliğine benzetme bulmak zor,

Sen iyisimi sana benzemeye çalışan

Herşeyden:

Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor.

Belki tabiattadır çaresi

Senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin..

Ve benim Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim..

Anlarım bitkiden filan

Ama anlatamam Toprağın güneşle konuşmasını

Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter Bende filiz çok..

Köklerim içimde gizlidir

Gelen giden, açan soran,

bere budak yok

Bir şiir istersin "içinde benzetmeler"

olan Kusura bakma sevgilim

Heybemde sana benzeyecek kadar Güzel birşey yok

Uzun bir yoldan gelen Tedariksiz,

katıksız bir yolcuyum

Yaralı yarasız sevdalardan geçtim

Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu Herşeyi anlattım..

Olan olmayan, acıtan sancıtan..

Bilsem ki sana varmak içindi

Bütün mola sancıları

Bütün stabilize arkadaşlıklar

Daha hızlı koşardım Severadım gelirdim

Gözlerinin mercan maviliğine..

Sana bakmak Suya bakmaktır..

Sana bakmak Bir mucizeyi anlamaktır..

Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır

Aşk sorgusunda şahanem Yalnız kelepçeler sanıktır

Ne yazsam olmuyor Çünkü bilenler hatırlar..

Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar

Bahçıvan değil tüccarlardır Sen öyle göz,

Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı

Sen teninde cennet kayganlığı iken,

Sana şiir yazmak ahmaklıktır..

Bir tek söz kalır

Dişlerimin arasından Ben sana gülüm derim

Gülün ömrü uzamaya başlar

Verdiğim bütün sözler Sende kalsın isterim

Ben sana gülüm derim Gül sana benzediği için ölümsüz..

Yazdığım bütün şiirler Sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak Bir beyaz kağıda bakmaktır.

Her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır..

gördüğün suretten utanmak..

sana bakmak

bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır..

sana bakmak Allah’a inanmaktır.

yanlızlık şiir

Yanlızlığa Bir Adım yanlızlığa
her gün bir adım atıyorum
yavaş yavaş
ne sevenim var ne sevdiğim
yürüyorum yollarda bir yuva bulmak için
aydınlık bir yer bulmak için
düşüyorum yollara.

kral ve martı şiir


Kral ve Martı"Bir martı bulmalı dedi" kral
İlanlar verildi, tellallar dolaştı tüm ülkede
Haber bizimkine ulaştı
Gencecik bir martı, biraz safça,"Aradıkları benim" dedi isyanla
Gözleri yaşlı ana-babasına
Bir sabah doğan güne karşı koyuldu yola
Karlı dağlar aştı, öte diyarlara vardı"Bu maviye fazla düşkün" dedi
Kralın soytarıları, "yıllar oldu hizmete alınalı
unutamadı hala uçsuz bucaksız deryaları"
Buyruk saldı tahtında kurulu kızıl suratlı şişman
"Kahretsin! saraya bu da alışamadı Akıbeti öncekiler gibi ola
"Gözleri bağlandı martımın Ve bir sabah doğan güne karşı onu dönülmez yola vurdular...Kulağımda hala son sözleri:
"Haddim değil söylemek belki kralım
Ama martıya mavi gerek bilesin
Çok istiyorsan sarayına Muhabbet kuşu getirtesin...

öykü

Sakın Ellerimi Bırakma
Ilık rüzgarla gelen bir müzik sesiyle dalıverdim uzaklara; "Aşık olmak günahsa ben bir günahkarım, pişman değilim tanrım…" diyordu yumuşak bir ses… bir sızı saplandı ilk önce kalbime… sensizlik yüreğimi yakıyordu, sana hasrettim… sarı kurumuş yapraklar arasında yürürken rüzgarın yüzüme vurmasıyla kokunu duydum sanki… yalnızdım… mutsuzdum, sen yoktun… ebediyen gitmiştin… Şimdi yanımda olsaydın kollarınla beni sarar, yüzüme dağılan saçlarımı parmaklarınla düzeltirdin.. iki taraftan kulaklarımın arkasına sıkıştırır, "Böyle daha güzel aşkım"derdin… yüzüme düşen saçlarına tuzlu gözyaşlarım karışıyor şimdi. "Sakın ha ağlama, seni birgün bile ağlarken görmek istemiyorum" derdin bana… şimdi bir yerlerden bakıyorsa gözlerin üzülüyorsundur… ama gözyaşlarıma söz geçiremiyorum sevgilim... Hani biz sonsuza kadar mutlu olacaktık? Hani birbirimizi terketmiyecektik? Neden beni tek başıma bırakıp gittin aşkım.? Kaza haberin geldiğinde inanamadım… evimizden nasıl çıktığımı bile hatırlamıyorum… hastanede seni öyle kanların içinde baygın bir şekilde görünce dünya başıma yıkıldı… elini tuttum ve sen gözlerini açtın "Sakın ha! Sakın elimi bırakma" dediğin zaman bile "Gözlerindeki ormanda yağmur yağmasın" dedin… yanaklarımdan süzülen sicim gibi yaşlar yüzüne döküldüğünün farkında bile değildim.. ameliyathanenin kapısına kadar elini hiç bırakmadım ve mecburen elini ayırdılar benden… saatlerce o odada kaldın… çıktığın zaman komadaydın… doktorlar ümitsizce gözlerime bakıyordu… seni odana götürdüler.. neydi, neden o makinaları vücuduna bağlamışlardı.? Sen yaşayacaktın.. beni bırakmayacaktın yemin etmiştin..yavaşça elimi elinin üzerine koydum.. hiç kıpırdamıyordun… günlerce başucunda bekledim… farkında bile değildin… hep uyuyordun… yanında seni beklerken; geçirdiğimiz günler!bir film şeridi gibi gözlerimden geçti… beni kızdırmaların, sinirletmelerin ve ondan sonra gönlümü almak için bütün evi ben yokken çiçek bahçesine çevirmen… doğumgünlerimizde birbirimize aldığımız müzik kutuları… hani son doğumgününde sana mavi bir kazak almıştım da hemen giyip mankenlik yapmıştın ya ve ben seninle dalga geçmiştim sen de pastayı alıp yüzüme yapıştırmıştın ve sonra da bütün evi pastayla alt üst etmiştik… ne kadar deliymişiz, ne kadar aşıkmışız… mavi kazağını son gördüğümde kanlar içindeydi.. kaza günü onu giyiyormuşsun meğer… çok sinirlettin beni, nasıl çıkacak şimdi kazaktaki kan lekeleri? Olmadı şimdi, iyileşir iyileşmez kazağını sen yıkayacaksın.. onu sana ben aldım atmak olmaz ki… Hala uyanmadın… bir hafta geçti hiç bir kıpırtı yok…doktorların biri gidiyor biri geliyor.. söyledikleri hiçbirşeyi artık anlamıyorum.. bu arada o yağmurlu gün geldi aklıma.. bisikletlerle yarış yaptığımız o gün.. hani ani bir yağmur başlamıştı da eve zor yetişmiştik.. balkonda durup yağmuru izlerken bir gün bebeğimiz olursa ismini Yağmur koyalım demiştik… bizim yağmurumuz yaz yağmuru olsun demiştik… Ve bir gün daha geçti işte, yanında sen o yatakta hareketsiz yatarken bir gün daha geçti… elim elinde.. ve başım yatağın yanında, kendimden geçmişim.. ve aniden elin elimde kıpırdadı.. aniden kırmızı, şiş gözlerimi sana çevirdim… ve gözlerini açtın… o halinle bile gülümsüyordun bana… dudaklarına küçücük bir öpücük kondururken sessizce gözlerimden yine bilinçsizce tuzlu gözyaşlarım dudaklarına düştü… kızar gibi yine baktın bana… "Tamam" dedim "Ağlamıyacağım…" Gözlerime baktın buğulu… hiç beklemediğim bir anda dudakların kıpırdamaya başladı "Affet beni" dedin, "Birbirimizi terketmiyecektik, hala daha da seni terketmedim ama…." dedin ve gerisini duymak bile istemiyordum, parmaklarımla dudaklarını kapattım, "Konuşma, yorulma, sonra konuşuruz" dedim ama başınla "Şimdi" dercesine işaret ettin… "Şehre inmiştim, yıldönümümüz için beğendiğin tek taşlı pırlanta yüzüğü alacaktım, aldım da… yanında 25 tane gül vardı, arabanın torpido gözünde yüzüğün, koltukta da güllerin vardı" dedin… ve devam ettin "Hayatımda geçirdiğim en güzel yılları seninle paylaştım, gözlerim, kalbim hep yanında olacak, arabadan emanetlerini almayı unutma" dedin bana… gözlerimdeki yaşları artık durduramıyordum… "Bir dahaki sonbahara yürüdüğümüz yolda yanlız yürüyeceksin ve çok güçlü olacaksın, beni affet aşkım seni bensiz bırakıyorum, seni canımdan çok seviyorum, son bir öpücük ver bana" dedin ve bir elim elinde bir elimle alnını okşarken istediğini yaptım dudakların !sıcaktı ve aniden makineden ince bir ses geldi, elin elimden kopuverdi…. Gözlerin yavaşca kapandı…. Doktorlar koşup geldiler… öylece orda kalıverdim hareketsiz kaldım, donmuştum, sen yoktun artık… doktorlar seni götürdüler… artık sen yoktun, yanlızdım.. Ve şimdi sensiz geçen ilk sonbahardayım… yürüdüğümüz yolda kurumuş yaprakların arasında tek başınayım. Arabadan bana getirdikleri emanetlerimin biri evde diğeri parmağımda… yüzüğünü yaşadığımı sürece parmağımdan, güllerini yatağımın yanından hiç ayırmayacağım… mavi kazağını yıkadım, temizledim… yastığının üzerinde duruyor.. Hazan mevisimi, hüzün mevsimi… aşk mevisimi.. ayrılık mevsimi… Kulağımda bana söylediğin şarkıyla yürüyorum tek başıma söz verdiğimiz gibi sarı yapraklı yolda....